Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

hayatın içinden

kırık taşlara basmamak için kafamı yerden kaldıramıyorum hayat akmaya devam ediyor  durduramıyorum durduramıyorum soluğumun ucunda duruyor  son nefes dokunamıyorum küçük kıyamet ne zaman  büyük kıyamet ne zaman yaşar mı dünya bir süre daha kırık taşlar ayağıma batar mı gökyüzü ne zaman parlar bi daha senin ellerin hep sıcak mı kafamı yerden kaldıramıyorum kaldıramıyorum kaldıramıyorum huzurum yetmiyor bölmeye karanlıkları parmak uçlarımda başlayan saç tellerime uzanan küçük yolda büyük haberler eskitiyorum ne zaman bitecek savaş bilmiyorum dünya ile dünya canlı ile dünya  insan ile insan doğa ile insan ölüm ile ölüm hayat ile ölüm ben ile ben en büyük kavga hep bu zaten aynaya bakarken korktuğum gözler ne zaman olacak ateşkes  hangi kelepçe ile son bulacak suçlar gücüm yetmiyor sahipsiz sesleri susturamıyorum susturamıyorum şehrin ıssız sokağında zil çalan kim neşeli kahkahaları kimler atıyor bu hangi şarkı kırık taşlardan çalıyor senin masalında son bulur mu ne için soldu bu tatlı çiç

dönence

En uzun gecede doğmanın bir bedeli vardır En büyük acı koynundadır her zaman En beklenmedik anlara sen şahitsindir En ulaşılması zor herşeye sen gebesindir En sahte mutlulukların pişmanlığı avucunda gizli En hakiki gözyaşları senin yastığını ıslatır En hakiki sevişmelere sen şahitsindir En korkulu rüyaları seninle görür doğa En parlak yıldız senin adının altındadır En doğru kararlar senin sinende verilir En yanlış kararlar senin sinende verilir En nefessiz geceleri sen yaşatırsın çoğu kez En derin nefes senin korkularından uyanınca alınır En kötü gün senin sabahında yaşanır En güzel gün senden sonra başlar En sancılı hasret rüzgarları senin coğrafyanda eser En sıcak iklimler senin teninde dolaşır bazen En büyük mutlulukları sen müjdelersin En uzun gece de doğmanın bir bedeli var En uzun acıları ve sevinçleri biriktirdi kumbaram

zahir muhlis

zahir hanımla muhlis efendi mümteni bir aşk hikayesi karanlığa ışık tutmuş ufak cılız kimsesiz  yalnız haklı bir üfleme ile sönebilir yangını bütün dünya haklı en doğru haksızlık zahir hanımla muhlis efendi kim sorsa bilirdi  hani bazı hatıralar  hatırlanmaya ayıptır zahirde başlayan zehir muhlisin gözlerinde şifaydı başparmaklara kadar zuhur eden bu korkunç gecenin nadide hediyesi uykularım kaçar karşısında zahir asla hak görmedi muhlisi hem ne yandan tutsa elinde kalır harcasa sevdası içine dert seyir ise elbet son bulurdu muhlis neden uzaktı zahir gölgesinden taşarken ayağının bereketi kaçmış muhlisin diyardan

ben seni herkesten önce sevdim

ben seni herkesten önce sevdim daha adem dünyaya inmemişti havvanın esamesi yoktu cennette sen oradaydın ben şurada  ellerim yetişmiyordu amma ben seni seviyordum ben seni herkesten önce sevdim karıncalar sıra sıra dizilmeyi arılar bal yapmayı öğrenmemişti varsa ki dünya da düzen içinde bir parça sen vardın senin içinde olduğun herşeyde  biraz ben korku icat edilmemişti insan düşünmeyi bilmiyordu güdüler aklın ötesindeydi sen benim yakınımdaydın ben seni herkesten önce sevdim huzur içindeydi evren çiçekler yerli yerindeydi bir de sen gök kadar mavi güneş kadar sıcak nur kadar aydınlıktın ben seni herkesten önce sevdim olur ya ilk olmadan bilinmez yaşanan sevgili ete bürünmüş karşımda sevmek sevmemek bilinmezken henüz bu yüzden ben ilk sevendim gelmiş geçmiş bütün sevgililerin günahı boynumda kerem aslı leyla mecnun yusuf züleyha leva ile agah sen ve ben ben seni herkesten önce sevdim biliyorum sende biliyorsun iki kişilik dünyanın  açan çiçeklerini görüyorsun su döngüsü yoktu ateş su t

buse

öpebilseydim eğer yanaklarını hayat daha sanatsal olurdu  sular durulur, kalbim rahatlardı bu aşk bulmasaydı içimi daha anlamsız olurdu yaşam bir gün görme hevesi ile uyanmazdı gözlerine bir arpa boyu uzak olsam koruyamazdım düşlerimi fezaya açılır gibi denizde boğulur gibi ölümü göze alırcasına açılırdı ellerimiz değdiğinde  binbir hayat doğardı bizde ısınırdık güneşiyle..

saat

 seni kaybetmişliğin on yıllık hüznünü yaşıyorum nefesim yettiği kadar yuttuğum anları cevabını bulduğum her soru kabus iken günüme  bozuk saatlerimin durduğu tek doğru bu elimden gelmedi vaktinde yetişmek sana sustuğum en yanlış doğru konuştuğum en doğru yanlış her vakit kilitlenir huzurum uzun bir yolculuk hayat dedikleri iki dudağının arasında bulduğum sıcak yuvanın camdaki buğusunda yüzünü arıyorum yahut canlıların sana taptığı buluttan silüetini hep yakındın bana aslında  adını seslensem duyacaktın elimi uzatsam dokunacaktım belki  her şeyin yaşandığı hiçbir şeyin yaşanmadığı vakitsizliğin esiriyim şu sıralarda bir yelkovan ağırlığında içimdeki sancılar

loin

le bonheur est aussi loin que paix tes yeux sont comme la vie ta voix est loin de ma solitude comme si tu étais mon horizon comme les étoiles quan tunes dans ma vie, je suis loin de moi si loin de ma vie d'avant, amour.

daireler

okyanuslar ve denizler dünya ve gök yaşam ve ölüm ay ve güneş cesaretim ve korkum dilemma ateşinde kavruldum var oldum zaman zaman yok oldum aradım bazen buldum nehirler ve ırmaklar göller ve çöller sahra ve derya zehir ve panzehir hayallerim ve gerçeklerim arafta boğuluyorum bir vardım bir yoktum döndüm dolandım buldum meczup gibi çöllerde ruh gibi göklerde bazen geçmişte bazen gelecekte bazen de yedi kat dibinde öldüm ve doğdum ben oldum.

fakat beyhude bu telaş

seninle çay içebilirdik boğaza karşı yahut doğaya köprüde başlayıp gözlerinde son bulabilirdi sonsuz yolculuğum yahut bir kuşun kanat sesinden  adımı anışına kadar bilmem, kaç kere  daha haykırsam evrene vuku bulur an'lar seninle sessiz kalabilirdik evimizde, saçlarını okşarken yahut cehennemin tam ortasında saçlarından kirpiklerine ya da kendi azabım da fakat beyhude bu telaş eğer  bir an varsa ki içinde zerren bulunan yaşanmaya değer zannımca kanımca kanımla...

Mahfer

kayıp dünya karanlık izler yüzün saklı Mahfer bir ben buldum sende karanlığı bir ben tattım karanlığın ihtiraslı tadını tutulursa güneş ve ay öleceğim ve doğacağım yeniden ardında gizlediklerin tutulduğum yoldur eğer bulursam Mahfer sonsuza yürüyeceğim kutu içinde kutu karanlığın içinde karanlık yıldızların içinde gözlerinin dışında saklı bahçede  gökyüzü toprağın elini tutacak yağmur denizle kavuşacak güneş aya tapacak görmeyecekler sonra sen yine ben olacaksın Mahfer toprakta yabancı izler evvel zaman içinde kalbur zaman dışında sen sen olana değin kaybolacak alın yazısı sonra biz gideceğiz Mahfer filizlenen her zerrende  kendimi bulacağım

intihar

eskiden küçük umutlarım vardı yaşam hevesi üflesem inanmasam da dünya güzel desem en azından ben varım seni seven şimdi öldü deseler  gram sızı, deprem yok içimde gazı mı açmış diyeceğim en sevdiğin oydu diye

sueño

Ah ...mucizesin kara saçlarını omzuna saldığında hasretime hasret olur saatler sen son dakikayı gösterdiğinde kara saçlarından bir gül döker adınla başlayan her söz benim sana ait olan ne varsa dünden bugünden yarına mahzenime rehin bazen ölümle burun burunaydım aslan ağzında, uçurum dibinde bazen bir çift hapsinde  yılanın dişinde senin bademinde panzehirim ah... mucizesin kadın olabilmek senin hünerin göğüslediğinde aşkı en güçlü sendin kara saçların köprülerine değince çocuklar mutluluktan ben hasretimden ağlardım savaş başlatıp kıyamet kopunca ellerinle getirirdin barışı bir bakışın yeterdi bir buz dağını eritmeye kadıköy sabahında özlemle koşarak yaklaştığım depremlerim hani o depremde elini tuttuğum evet kara saçlım oda sendin beni sığdırdığın badem çekirdeklerinde ben bütün evreni görürdüm ah... mucizesin gülüşünce yaşayan hücrelerim üzüldüğünde bir bir intihar ederdi ağladığında kıyamet kopardı bilemezsin saçlarını taradığında dökülen tellerden

inbar

kırık aynalarda bulduğum çehre tanımadığım yılların yansıması hatıramdaki çiziklerde rastladım ömür dolu kadehlere sığdırdığımızı ışıklar kapandığında bir leva güneş doğduğunda bir zeva milyon kere edilmişti and hayata milyon kere girilmişti bu savaşa ve bir mil yol katedememiştim hatırla ölmüştüm ya bir çok kez öldüm  yine öldüm  ve öldüm ölmeden önce ölünüz tavaf kuşlar filizlendi harabe çehremde dilim lal gözlerim ama  döndüm durdum içimin hanlarında kurak ormanda hemen sarardım  berrak sularda kayboldum bahar gelirdi ellerinde çiçeklerle  ahmak ıslatır gibi bir süs takındım bin defa girdiğim bu savaşı yine kaybeder bin defa da girsem yine boğardım mucizeler örterdi üstümü o zaman bir kârım olurdu kainattan sular dalgalandığında denizlerde yırtık tenimin çiçeklerine rastladım aradığım son çarenin ipuçları bir damlaya sığmayan bir denize taştı hani çocuk ya şimdi parçalar ne zaman bütün olacaktı