Kayıtlar

Kasım, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bakış-Koku-Ruh-Kalp

Resim
Rabbim! Bakışında korku keder Oyuncağı için üzülmesi gerekirken Dört yanını sarmış siper Rabbim! Ruhunda çocukluk var Tamam istemez belki çikolata Ama ne olur annesini ver Rabbim! Kokusunda kükürt barut Cennet kokması gerekirken Ölmesi mi şimdi onun için umut? Rabbim! Kalbinde temiz iman Sana uzanır küçücük elleri Biz duymayız, biz çirkiniz Sağarız,  uyuruz Dikenı batmadan rahatsız olmayız Rabbim! Sen titret yüreğimizi Sana uzanan küçük elleri Geri çevirme... Küfür ehlini Kahru perişan eyle. Rabbim! Çocuklar bu dava için çok masum Bu davada onları söndürme... Rabbim! Dualarımızı kabul eyle

Ben bir Koca Çınarım

Resim
Bin yaprak yere düşü verirde Sevdiğini söyleyemezsen yarine... Neylesin papatya.. Neyleyim ben,sonbahar İlk beni kavururken? Ben bir koca çınardım' Üsküyâr'ın en güzel yerinde... Leylalar bitmedi, mecnunlarıyla Köklerimde,  hâlâ efsanelerse. Fersah uzaklıktaki ayrılıkları görürüm Anlamam niye? Kocamış bir çınar tecrübelidir oysa Amma bilirim birşeyi, sırdır. Ayrılıklar sevdaya dahil değil. Seven sevdiğini söylemedikçe Çok daha yaprağımız ziyan olacak Hayır, menfaat gütmüyorum Güdemem de İnsansı bir duygu yok içimde.. Ha bu arada sevda insana ait değil yalnız Hepimiz sevda ile yaratıldık.. . Her ihtiyar gibi sözü dağıttım, aff ola! Demem o ki; Sevdiğinizi kaybetmeyin Sonra... sonra Ne kadar yaprak dökseniz nafile...

Gariban

Üzerimize alamadık hiç bir sözü Ya büyük geldi yada epey küçük Kâh oturduk bi köşe başında Çayımızı içtik yaza inat... Kâh vapura bindik deniz aşkıyla Lodosa bağrımızı açtık kışa inat. Sonra... bir kaç sigara yaktık Geçmiş ve gelmeyecek mutluluklara Kendimize kafes ördük en dikenlisinden Ahmet Kaya görse sazıyla vururdu herhal Haksızda sayılmaz ya... Diyeceklerimizi boğazımıza dizdikte Sustuk çoğu zaman... Bundandır sessizce gece dökülen yaşlar Yıldızları izleyecek kadar özgürüz Eğer bulursak biraz...

Mecburiyet Meselesi

Resim
Mecbur muyduk binaları büyütmeye İstanbul'un miras mutluluklarını yıkmaya? Nerede bi su birikintisi görsem aklıma deniz gelir Kendini göstermeyi başarmış diye mutlu olurum Nereden bileceksiniz aşk nedir? Denizi sadece su olarak görürseniz... Mecbur muyduk kölesi olmaya ekonominin Bir simit ne zaman yetmez oldu bir öğüne? Söyleyin, kardeşim, söyleyin! Aç kalmak zorunda mıydı afrika? Bir zengin sofrasında "ben diyetteyim" diyerek Yenilmeyen ekmekler, onlara yetmez miydi? Mecbur muyduk korkmaya iyilik yapmaktan? Ne olurdu sevgilimize çiçek yerine Bir teyzemizin bütün mendillerini alsaydık? Yahut dolaptaki üç beş monttan birini Bize muhtaç bakan bi çift göze armağan etseydik Mecbur muyduk gelenekleri yok etmeye? El emeği çeyizleri sandıklarda çürütmeye.. Bir anannenin elleri ile diktiği gelinlik Anılarda kalmak zorunda mıydı Yahut mecbur muyduk pantolonları kıvırmaya Allah'ın cezası moda uğruna? Mecbur muyduk sevgiyi dönüştürmeye? Sevgi gönülde ol

Hengâme

Karışıyoruz dünya silsilesine Omzumuzda ağır urgan Dört tarafım dört kapital Boğuluyorum nefesim sektede İnsansızlıkla boğuşuyor duvarlarım Şehirler ölüme yakın Gözlerimi kapatıyorum Susuyorum dinliyorum dünyayı İçi boş sesi inorganik şarkılar hariç İnsan sesi yok evet kesinlikle yok Kocaman bir ticaret hanı ortasındayım Ne kadar yeşil o kadar sevil Sus içimde ki susmasını bil Duyuyorum kuş sesleri Evet kuş sesleri mutluyum Hayır kahretsin kapital oyunu Taklitçilik büsbütün yaratsana eşini Binbir robot ellerde akıl kimindi Kalbim olmayanı sevmekten yoruldu Yakın ölüme kalbim titriyorum İnsansız dünyayı kaldıramıyorum Dünya hengâme'sinde eğilir ruhum

Şehr-i Sabah

Gök güne hazırlanıyor Genç bir hanım edası Renklenmek epey yakışıyor Doğallığı dahi aşık olunası Dünyaya ısınamadım Lakin birazdan boğazı geçince Yine aşık olurum Biliyorum şehrime... Yollar kalabalık, acımasız Herkes bir telaş içinde Hatta ben bile içindeyim Bir gün hasretine düşersem kaygısı Şehr-i sabah, cennete doğuş Pembemsi bir huzur geliyor "Bu gidiş nereye" diyemeden Gözlerim sema ile buluşuyor

İstanbul Büyük Benden

Resim
Sen mi büyüksün ben mi Ey İstanbul? Tabi ki sen benim nazlı sevgilim. Ne zaman doğar güneş Çamlıca'dan eteklerine? Söyle sevgilim, o zaman geleyim. Yangınlar su içer oldu, son bahar gitmez Dumanlar işgal etti beldemi Senden bi haber, canımız miskinler tekkesi Kokusu meyvelerden bahçeler Evet sevgilim, sen büyüksün benden Kemerin egzoza karşı siperi Fatih'in büyülü cephesi misali İnsanlar da iyi midir sahi? Ey sevgilim iki yakan bi arada değil Artık bizi kimse biz edemez Beyazıttan kopamıyorum, Üsküdar'a Yahut Beykoz çok uzak buralara Söyle ne zaman diner arabalar? O zaman biteyim kapında çiçeklerle Besini oksijen karışık sigara dumanı Alış sevgilim, bizim çiçekte efkârlı Sonra seni dilerim belki yıldıza İçten söylerim duyarsa şanslıyım bugünde Hiç olmadığım kadar hemde Elbette benden büyüksün İstanbul Özür diliyorum, affet. Biliyorum, bu ne cürret? Hayır, hasret kalırsam sana kalbim aksar Nefesimi benden alma söz Çiçeklerin yanında içmem sigara

başka olma meselesi

Resim
kasım başkadır kurtuluştur son bahardan eylülü ekimi sevmem ama kasıma kanım ısınır zamanla ayrılanlar birleşir belki umut var olmak yaşamak gibidir iki ay özlemek için yeter bana sorsan iki dakika bile hasret için kâfi nasılda sevenler ayrılır anlayamıyorum sen beni sevseydin son baharı dünyaya getirmezdim hep kasımı yaşardık belki üşürdük git zaman ama ayrılmazdık neden eylül ayrılık ayıdır yaz aşkı diye mevsim var iken? anlayamıyorum sevenler nasıl ayrılır yaprak dökülürken oysa ben seninle dökülen yapraklarda yürümeyi bile özlerdim şimdi kokunu arar oldum kasım gecelerinde kavuşcakmışız edası içimde yıldızlardan seni çizdim yapraklar yok yerinde...